![]() |
Image courtesy of Salvatore Vuono / FreeDigitalPhotos.net |
Anneannem "Bir kahkaha on pirzolaya bedel" derdi. Eskilerin sözlerini bilimin doğrulaması hoşuma gidiyor. Mutluluk üzerine dünkü yazıda anlattıklarımı biraz daha detaylandırarak paylaşacağım. Doğrusu daha farklı ama kabaca tabirle beyni kandırarak veya bilinci programlayarak diyelim, ağır hastalıkları bile iyileştirmenin mümkün olduğu kanıtlanmış gibi görünüyor.
Bilincin gerçeklik üzerindeki
etkisini bilimsel açıdan inceleyen ilk araştırmacı Dr. Joe
Dispenza. Madde ile bilinç arasındaki ilişkiyle ilgili
teorisi ona, "Sinyali Neyin Oluşturduğunu Biliyoruz"
isimli belgeselin yayınlanmasından sonra dünya çapında ün
getiriyor. Dispenza'nın en önemli buluşu, beynin fiziksel
deneyimlerle duygusal olanları birbirinden ayıramaması.
Kısaca, beyin hücrelerimiz gerçekle hayal olanı birbirinden
ayıramıyor!
Doktorun nörolojik bilim ve bilinç üzerine yaptığı araştırmaların aslında trajik bir tecrübeyle
başlıyor. Joe Dispenza'ya bir araba
çarptıktan sonra doktorları ona hayatı boyunca acı verecek
implantlarla hasar gören omurgasını onarmayı teklif ediyor.
Doktorların söylediğine göre tekrar yürümesinin tek yolu bu.
Ama Dispenza geleneksel tıptan faydalanmayı reddedip sağlığını
iradesiyle kazanmayı tercih ediyor. Yalnızca 9 ay sonra Dispenza
yeniden yürümeyi başarıyor. Bilinçten faydalanmanın yollarını
ararken bu dürtüyle hareket etmiş.
Araştırmasının ilk aşaması,
"kendiliğinden düzelen" kişilerle temasa geçmek.
Bunlar, doktorlara göre geleneksel tedavi yöntemleri uygulanmadıkça
düzelmesi imkansız hastalıkları olan ve kendiliğinden iyileşen
kişiler. Dispenza yaptığı araştırma sırasında benzer
deneyimler yaşayan bu kişilerin tümünün zihnin maddeden daha
güçlü olduğuna ve her türlü hastalığı yenebileceğine
inandığını keşfetmiş.
Dr. Joe Dispenza |
Nöral
ağlar
Dr. Dispenza’nın teorisine göre
bir deneyim yaşadığımızda, beynimizde çok sayıda nöronu
"aktive" ediyoruz ve bu nöronlar fiziki durumumuzu
etkiliyor. Odaklanabilme kabiliyeti sayesinde bilincin olgusal gücü,
nöronlar arasındaki sinaptik bağlantıları oluşturuyor.
Tekrarlayan deneyimler (durumlar, düşünceler, hisler) ise nöral
ağ denilen sabit sinaptik bağlantıları oluşturuyor. Her bir ağ,
bedenimizin benzer nesne ve durumlarla karşılaştığında danıştığı
belirli bir anı. Kolayını söylüyorum; bir olay karşısında tekrar eden bir eyleme geçtiğimizde (gülmek, üzülmek, oturmak, yürümek vs) beynimizde nöral ağlar oluşuyor ve bu ağlar sayesinde bir daha aynı durumla karşılaştığımızda ne yapacağımızı düşünmüyoruz, geçmişteki tecrübeyi hatırlıyor ve aynı tepkiyi veriyoruz.
Dispenza'ya göre geçmişimiz,
dünyayı bir bütün olarak algılayışımızı ve eylemleri
tanımlayışımızı şekillendiren beynin nöral ağlarında
"kaydediliyor". Bu yüzden anlık tepkiler verdiğimizi
düşünüyoruz. Aslında tepkilerimizin çoğu sabit nöral
bağlarda programlanmış. Her nesne (uyaran) belirli bir ağı
aktive ediyor, akabinde bedende bir dizi kimyasal tepkimeye yol
açıyor. Bu kimyasal tepkimeler belirli bir şekilde hareket
etmemize veya hissetmemize sebep oluyor: Mesela bir yerden kaçmak
veya donakalmak, mutlu veya üzgün olmak veya depresyona girmek gibi.
Verdiğimiz tüm duygusal tepkiler, geçmiş tecrübelerimize dayalı
nöral ağların yol açtığı kimyasal süreçlerin bir sonucu.
Başka bir deyişle, vakaların %99'unda gerçekliği olduğu gibi
algılamıyor, geçmişteki imgelere (zihnimizde canlanan resme) dayanarak yorumluyoruz.
Nöropsikolojinin temel kuralı, birlikte kullanılan nöronların birleşmesidir.
Bunun anlamı, nöral ağların
olayların tekrar etmesi ve akılda tutulmasıyla oluşması.
Uzun bir süre aynı deneyim tekrarlanmadığında bağlantılar
kopmaya başlıyor. İşte bu sebeple alışkanlıklar, aynı nöral
ağların düğmesine düzenli olarak basılmasıyla oluşuyor. Otomatik tepkiler ve refleksler bu şekilde oluşuyor: Düşünmeye ve
neler olduğunu idrak etmeye vakit olmayan ama yine de vücudun belirli
bir şekilde tepki verdiği durumlar.
Dikkat gücü
Şöyle düşünün: Karakterimiz,
alışkanlıklarımız, kişiliklerimiz bir dizi sabit nöral ağdan
ibaret ve gerçeklik algımızın bilincine vararak bunları herhangi
bir zamanda zayıflatabilir veya güçlendirebiliriz. Ulaşmak
istediğimiz hedefe bağlı olarak, dikkatle ve özenle
odaklandığımızda yeni nöral ağlar yaratabiliriz.
Biliminsanları daha önceleri
beynin statik olduğuna inanıyordu ama nörolojik bilim
araştırmaları, her bir deneyimin tüm bedeni etkileyen binlerce,
hatta milyonlarca nöral değişikliğe yol açtığını ortaya
koydu. “The Evolution of the Brain, Science Changed Our Minds,”
isimli kitabında Joe Dispenza şu mantık sorusunu soruyor:
Kendimizi yeterince sık olumsuz bir fiziksel durumda düşünürsek,
bu hal sonunda bir kural haline gelmez mi?
Dispenza bilincimizin etki alanını
teyit etmek için özel bir deney gerçekleştirmiş. Bir gruptaki
insanlara her gün bir saat boyunca aynı parmakla yaylı bir
mekanizmaya basmaları söyleniyor. Diğer gruptakilerse bu mekanizmaya
bastıklarını sadece hayal edecekler. Sonuçta ilk gruptakilerin
parmağı %30 güçlenirken, ikinci gruptakilerin %22 güçlenmiş.
Sadece zihinsel alıştırmaya dayalı parametrelerin bu etkisi,
nöral ağların bir sonucu. Dispenza beynin nöronları için gerçek
ve hayali deneyimler arasında fark olmadığını kanıtladı. Bu
yüzden olumsuz düşünceler üzerine yoğunlaşırsak beynimiz bunu
gerçek kabul ediyor ve bedenimizde buna karşılık gelen
değişikliklere yol açıyor. Hastalık, endişe, depresyon,
saldırganlık gibi.
Bu anlatılanlar herkese farklı bir şey düşündürmüştür. Ben etrafımda beni iyi hissettiren nesneler bulundurmakla başlayacağım ve gün içinde bunlara sık sık bakıp, gülümseyeceğim. Böylece beynim o nesneye baktığımda mutlu olduğunu düşünecek. Mutlu olmaya ihtiyaç duyduğuma o nesneye bakacağım ve beynim önceden öğrendiği davranış şeklini uygulamaya geçecek. Mutlu hissedeceğim. Geçmesini istediğim bir hastalığım varsa, kendimi tamamen iyileşmiş gibi hayal edeceğim. Deneyelim bakalım, bilim işe yarayacağını kanıtlamış gibi.
Bu anlatılanlar herkese farklı bir şey düşündürmüştür. Ben etrafımda beni iyi hissettiren nesneler bulundurmakla başlayacağım ve gün içinde bunlara sık sık bakıp, gülümseyeceğim. Böylece beynim o nesneye baktığımda mutlu olduğunu düşünecek. Mutlu olmaya ihtiyaç duyduğuma o nesneye bakacağım ve beynim önceden öğrendiği davranış şeklini uygulamaya geçecek. Mutlu hissedeceğim. Geçmesini istediğim bir hastalığım varsa, kendimi tamamen iyileşmiş gibi hayal edeceğim. Deneyelim bakalım, bilim işe yarayacağını kanıtlamış gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
İsimsiz yorum yapmak istiyorsanız lütfen "yorumlama biçimi" kutucuğunun içinden en altta yer alan "anonim"i seçiniz. Bunu yapmazsanız bir kullanıcı hesabıyla yorum yapmanız istenecek. Hesabınız yoksa yazdığınız yorum gözükmeyecek.